top of page
Yazarın fotoğrafıReha Kuldaşlı

Salgın, Zaman, Tanıklık

Ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir salgının gölgesinde yaşadığımız sıkışmışlık hissine tanık arama ve hatta tanıklık etme ihtiyacından mı bilinmez, insan böyle anları/günleri kayda geçirmek istiyor. Tuhaf günlerden geçiyoruz; şimdinin askıya alındığı, geçmişin yavaş yavaş silinmeye başladığı, geleceğin ise ağır bir yük gibi üzerimize çöktüğü günler. Sessiz bir değişim yaşanıyor: Gözlerimizle görmediğimiz ama her an haberlerini aldığımız; suspus sokaklarda, maskeli yüzlerde, eldivenli ellerde sezdiğimiz; salt mevcudiyetimizin ve mecburiyetlerimizin sevdiklerimizin canına kastettiği, üstelik bunun sorumluluğuyla yaşamak durumunda kaldığımız bir değişimle sarsılıyoruz. Ağır ilerleyen bir felaket bu; tüm felaketler gibi hem ânı hem de anıyı, belleği askıya alıyor. Gerçeklik tırnaklarını etimize geçirmiş ama bunun bile bize tebliğ edilmesini bekliyoruz, tebliğ edilmedikçe canımız yanmayacakmış gibi tuhaf bir his. Tebliğ edilince daha da canımız yanıyor.


Böyle anlarda yazmak, önemsizliğimizin, un ufaklığımızın beyhude çaresi. Eylemde bulunma olanaklarımız ortadan kalkınca elimizden bir tek gözlemlemek, tanık olmak geliyor sanki. Tanık olabilmek, kayda geçirmek, paylaşmak, damarlarımızda akan “hala bir şey yapabiliyor olma” arzusunu biraz olsun doyurabilir mi? Hepimizin klavyeye sarıldığını düşünürsek öyle olmalı.


"Salgın ne zaman sona erecek?" soruları arasında her birimiz bugünlerin hızlıca geçmesini istiyoruz; bu belirsizliği ortadan kaldırmak için hayatımızın bir bölümünü yaşanmamış kılmaya, adeta “kurban etmeye” hazırız. Ölüm ile yaşamın mücadelesine (olmayan) zamanı(mızı) kurban ederek müdahale etmeye, fani zamanımızdan kesip yaşama katmaya çalıştığımız günler… Bekliyoruz.



Kommentit


bottom of page