top of page
Yazarın fotoğrafıReha Kuldaşlı

Jung’un Gölge Arketipi Işığında Kabalistik Metinlerdeki Gölge Sembolleri

Carl G. Jung’un kurduğu analitik psikoloji ekolünün en temel kavramlarından biri olan “gölge” arketipi, Yahudi mistisizmi olarak bilinen Kabala külliyatında çok yönlü bir sembol olarak çeşitli veçhelerde karşımıza çıkar. Genel itibarıyla Jung’un gölge arketipi, kişinin bilinçdışı yönlerini, kabul edilmeyen veya bastırılan özelliklerini temsil eder. Kabala'da ise bu kavram, yaratılıştan ölüme kadar insan varoluşunun farklı aşamalarında anlam kazanır.


Bunlardan ilki, üreme sırasında Tanrı’nın gönderdiği bir gölge-form olup bu gölge-form olmadan hiçbir insanın dünyaya gelemeyeceği söylenir.[1] Jung’un perspektifinden bakıldığında, bu gölge-form, kişinin doğuştan getirdiği arketipsel bir potansiyel ve aynı zamanda bilinçdışında yatan karanlık yönler olarak görülebilir. İnsan, doğumla “verilen” bu gölgeyi ölene kadar kendinde taşır: “Elbette insan, gölgeyle beraber yürür.”[2] Bu ifade, kişinin yaşamı boyunca gölgesini taşıdığını ve onunla yüzleşmek zorunda olduğunu vurgular. Jung’a göre, gölge ile yüzleşme ve entegrasyon süreci, “bireyleşme” olarak ifade edilen yolculukta hayati bir rol oynar.

 

Gölge sembolü, Zohar’ın[3] bir başka bölümünde ölümle ilişkilendirilir. Kendisine “öleceğini nasıl bildiği” sorulan Rabbi Isaac şöyle yanıt verir:


Her gece ruhum beni terk ediyor ve eskiden olduğu gibi rüyalarla aydınlatmıyor. Üstelik, dua ederken, Tanrı’nın dualarımızı duymasını istediğim bölüme geldiğimde, duvardaki gölgeme baktığımda gölgemi göremiyorum. Gölgem benden alındığından ve görünmediğinden dolayı, hakkımda bir hüküm verildiğini düşünüyorum. … Kişinin gölgesi kendisinden alınmadığı sürece yürümeye devam edebilir ve ruhu bedeninde var olmaya devam eder. Ancak gölgesi alınıp görünmediğinde, kendisi de bu dünyadan alınmak üzeredir.[4]

 

Rabbi Isaac’in gölgesinin kaybolmasıyla ölümü öngörmesi, gölge yanımızın yaşamımızla derin bağlantısına işaret eder. Jung’un teorisinde, gölge bilinçdışının bir parçasıdır ve gölgenin kaybı, bireyin yaşam enerjisinin tükenmesi olarak da yorumlanabilir. Bu nedenle, gölgenin kaybolması, yaşam enerjisinin tükenerek ölümün yaklaşmakta olduğuna işaret eden bir sembol olarak yorumlanabilir.

 

Gölge sembolüyle karşılaştığımız bir başka metin, Breslov Hasidizminin kurucusu Rabbi Nachman’ın Likkutei Moharan eseridir. Burada gölge, metaforik olarak Tanrı’nın “elinin gölgesi,” “kötülerin ayna gibi parlayan gözlerinden” koruyan bir gölgedir.[5] Bu gölge, erdemli olanların bakışını güçlendirir. Işık fazla parladığında görebilmek için ihtiyaç duyulan gölgedir. Bu gölge sayesinde “erdemlilerin gözleri güçlenir ve bir mesafeden görebilirler.” Burada vurgulanan gölgenin koruyucu niteliği, Jung’un gölge arketipinin bir başka veçhesiyle örtüşür; Jung’a göre gölge, sadece karanlık ve olumsuz yönleri değil, aynı zamanda bireyin koruyucu ve yaratıcı potansiyelini de barındırır. Gölgenin bilince entegrasyonu tam da bu nedenle önemlidir. Erdemli olanların gözlerini güçlendiren gölge, kişinin karanlık yönlerini bilince getirerek bilinç ile bilinçdışı arasında denge kurmasına yardımcı olan yapıcı bir güç olarak anlaşılabilir.

 

Son olarak, yine Likkutei Moharan’da Tanrı’nın gölgesi ile insanın gölgesi karşılaştırılır. Tanrı’nın aydınlatan gölgesinin aksine, insanın gölgesi “günahın” eseri olup ilahi ışığı engeller:

 

İster çocukları ister geçimi veya sağlığı ile ilgili olsun, insanın tüm sorunları kendisinden kaynaklanır. … zira insan, kendi kötü işleriyle kendisine bir gölge oluşturur. Bu nedenle Tanrı’nın ışığı kendisine ulaşamaz. Tanrı’nın ışığını engelleyen gölge, eylemlerinin niteliğine göredir. İnsan bu dünyanın bir parçası olmazsa … kendisini Tanrı’dan ayıran gölgeyi oluşturmaz.[6]


Yukarıda vurgulandığı üzere, analitik psikolojide, kişinin kendi gölgesini tanıması ve onu entegre etmesi, “bütünlüğe” götüren bireyleşme yolunda kritik bir adımdır. Burada insanın kendi kötü işleriyle oluşturduğu gölge, bilinçdışındaki karanlık yönlerin farkına varılmadığı sürece bu karanlığın kişinin hayatını engelleyeceğini ve sınırlamalar getireceğini ifade eder. Gölge tarafından ele geçirilmemek için gölgeyi tanımak esastır.


Kısaca gördüğümüz gibi, Kabala külliyatındaki gölge sembolü ile Jung’un gölge arketipi arasında, insan varoluşunun karmaşıklığına ve bütünlüğüne ışık tutmak açısından birbirini tamamlayıcı bağlantılar kurmak mümkündür. Zira hem Kabala hem de analitik psikoloji, bilinçdışında kalan gölgenin karanlık örtüsünün altında kişisel dönüşüm ve tekamül açısından büyük bir potansiyel barındığını vurgular. Kabala külliyatında, gölgenin de bir parçası olduğu karanlığın daha kozmolojik yönlerini ifade eden Sitra Achra (Öteki Taraf) ve Yetzer ha-Ra (Kötülük Eğilimi) gibi konuları bir başka yazıda ele almak üzere.

 


[1] The Kabbalistic Tradition (2008). Ed. ve çev. Alan Unterman, Penguin Classics (s. 246)

[2] Mezmurlar, 39:7 [ç.t.a.]

[3] Sefer ha-Zohar, Book of Splendor, Kabala’nın en temel metinlerinden biri olup Rabbi Şimon bar Yochai’a (2. Yüzyıl) atfedilse de 13. Yüzyılda İspanya’da yaşamış olan Moses de Léon tarafından yazıldığı düşünülmektedir.

[4] Zohar, 1:217b. Vayechi,. Çev. Alan Unterman, The Kabbalistic Tradition (s. 247) [Türkçe ç.t.a.]

[5] Likkutei Moharan, 1:55:3. Çev. Alan Unterman, The Kabbalistic Tradition (s. 247-8) [Türkçe ç.t.a.]

[6] A.g.e., s. 248 [Türkçe ç.t.a.]

Comments


Commenting has been turned off.
bottom of page