top of page
Yazarın fotoğrafıReha Kuldaşlı

İsraf, İtibar ve Kurban: Aşırılığın Ekonomisine Bir Bakış

Mutlak iktidar israf etmek zorundadır: Ancak bu şekilde kendisini toplumun genelinden kalın çizgilerle ayrılan, mutlak egemen bir sınıf olarak konumlandırabilir. İşlevi güvenli bir ortamda fazlalık üretmek olarak görünen toplumun pratiklerinden kendisini ayırarak bunların ötesinde, komutasında ve üzerinde olduğunu ispat etmenin yolu buradan geçer. Koşulsuz israf gücü, fazlalığın tüketim hakkı olarak mertebe şeklinde bir prestij sağlar. Bu prestij ve mertebe ise mutlak iktidarın devamlılığının ön koşuludur. Söz konusu ilke, Georges Bataille tarafından şu sözlerle ifade edilir:

İsrafta sahip olunan şey, israfta bulunana (birey ya da grup) verdiği prestijdir, bu onun tarafından bir mal olarak edinilir ve onun “mertebesini” belirler.


Karşılık olarak, toplumdaki “mertebe” (ya da bir bütünün içinde bir toplumun “mertebesi”), tıpkı bir aygıt ya da yer gibi sahiplenilir; sonuçta kâr kaynağı olsa da, prensibi belirleyen şey yine de kaynakların kararlılıkla israfıdır (teoride bu kaynaklar edinilebilir).[1]


Bataille’ın ilkesinden hareketle, yumuşak iktidarın mutlak iktidara dönüşümü, “yatırım” denen fayda sağlayıcı harcama söyleminden “israf” pratiğine geçişle gözlemlenebilir. Bu geçiş özellikle bölgemizin uzak ve yakın tarihinde son derece belirgindir.


Böyle bir israf gücünün, kendini mutlak iktidara yakın konumlandıran kitleler üzerinde büyüleyici bir etkisi vardır. İsraf eden bir güce “kaynakların yetersizliği” ve çağdaş “verimlilik” gibi rasyonel söylemlerle karşı çıkmak anlamsızdır zira mutlak iktidarların harcama gücü ve iştahı rasyonel bir zemine dayanmaz. Kaynakların yetersizliği, müsrif iktidarın harcama gücünden hiçbir şey eksiltmez: Harcanacak fazlalık ekonomik kaynaklara indirgenmez. Böyle iktidarlar, tüketimin başka bir biçimine, Bataille’ın terimleriyle konuşacak olursak “kutsalın dünyasında” kurban etme pratiklerine yönelmek durumundadır. Kurban etme, toplumsal ekonomide üretilen fazlalığın azaldığı, iktidarın ekonomik israf gücünün kısıtlandığı bir noktada, mutlak iktidara neredeyse sınırsız bir hareket alanı açar: Bedenler, mutlak iktidarın dilediğince tasarruf edebileceği kurbanlara dönüşür. Burjuva ekonomisine geçişle ritüel anlamı zayıflayan kanın ikamesi haline gelen ekonomik fazlalık bir kaynak olarak tükendiğinde, yaşamın ve bedenin temsili olarak kan tekrar harcamanın odağına yerleşir. Bir anlamda, mutlak iktidarın harcama arzusunu doyurmaktan aciz kalan toplum artık “kaslarını tüketmeye” başlamıştır.


[1] Georges Bataille, Lanetli Pay, çev. Işık Ergüden. İstanbul: Sel Yayıncılık (2016)

Comments


bottom of page