top of page
Yazarın fotoğrafıReha Kuldaşlı

Gece üzerine notlar

Nedendir, "güpegündüz" yaşanan vahşet, gece kopandan daha gayrimeşru görünür. Vahşet gecenin özüne bağışlanmıştır. Folklorik anlatılara da sirayet etmiştir bu: Gece varlıkları gündüz dışarı çık(a)maz; gündüz vakti çalışmaya, faydaya, verime, sıcak ekmek kokusuna ayrılmıştır. Bu dünyaya ait olmayanların gündüzde yeri yoktur, öl(e)meyen ölüler gecenin karanlığında sıkışmıştır. Bir anlamda, sonsuz geceye mahkum olmak ölümsüzlüğün bedeli.


Gecenin böyle algılanması optik bir meseleden ibaret değildir elbette, fenomenolojiktir. Gece ve gündüzün dünyası iki ayrı dünyadır, birbirinden farklı varoluş kipleridir. Bu da dile sirayet etmiştir: Gece her zaman "çökendir;" Güneş ise "doğar," şafak "söker." Fakat geceye doğru gün "batar".


Şair ve sanatçıların, faydaya dayalı üretim sisteminin dışında bulunan bu harcama ustalarının geceye meftun olmaları şaşırtıcı olmasa gerek. Düşünürler için de çoğu zaman durum böyledir. Kendini yakıp tüketenler, alevinin gücünü ancak geceleyin görebilir. Dolayısıyla gece, şairin ve sanatçının kendini sınadığı, yakıp tükettiği bir zamansallıktır.


Karanlık, bir anlamda zamanı ve mekanı birbirine yaklaştırır. Gecenin karanlığında, yönsüzlüğünde, göremesek de orada olduğunu bildiğimiz yıldızların sonsuzluğunda mekan zamansallaşırken zaman da mekanın yılgın durağanlığına bürünür. Bundandır ki gece hep sonsuza açılan kapı olarak görülmüştür. Öyle ki mutlak geceye, evrenin derinliğine bakarken zaman geriye doğru akar.



Comments


bottom of page