top of page
Yazarın fotoğrafıReha Kuldaşlı

Carl G. Jung’un Arnold Künzli’ye Mektubu, 28 Şubat 1943

Türkçesi: Reha Kuldaşlı

Einsiedeln, 28 Şubat 1943

Sayın Künzli,

Nazik mektubunuz, birkaç günlüğüne hava almaya geldiğim karanlık ormanda elime geçti. Sizin de arzuladığınız gibi eleştirel incelemenin geçmişin varsayımlarına göre yargıda bulunmakla kalmayıp bugünün açığa çıkardığı olguları hesaba katması şartıyla, görüşlerinize itirazım yoktur. Benim düşünme şeklime göre felsefi eleştiri, havada kalıp kısırlığa mahkum olmak istemiyorsa olabildiğince gerçeklere dayalı bilgilerle yola çıkmalıdır. Olgulara veya gerçek bilgiye dayalı eleştirilere sonuna kadar tahammül edebilirim. Ancak örneğin, kolektif bilinçdışı kavramıma getirilen felsefi eleştirilerde gördüğüm, bir tarafta acınası bir cehalet, diğer tarafta ise entelektüel önyargı olmuştur. Brinkmann’ın bilinçdışı hakkındaki kitabı bir istisnadır. Böyle bir çalışma (ki burada size tamamen katılıyorum) kavramların netleştirilmesi açısından son derece memnuniyet verici olup geleceğe doğru kıymetli bir basamak teşkil eder. Bilimsel tutumun tüm gerekliliklerini yerine getiren bu tür objektif çalışmalara hiçbir itirazım yoktur. Bu çalışmalar bilinçdışında kalan öznel önyargıları terk ederken Heidegger bunlarla dolup taşıyor, şişirilmiş bir dilin arkasına gizlemeye çalışsa da nafile. Gerçek rengini burada gösteriyor. Psikiyatri hakkında bir seminer dinlemeniz yeterli, bu dilin başka nerede duyulabileceğini hemen anlarsınız. Brinkmann’ın SGPP’deki konuşmasında, kendisinin normal diliyle Heidegger’den okuduğu zırvalık arasındaki tezat gerçekten komikti. Bu sadece beni değil, psikiyatrist meslektaşlarımı da hayrete düşürdü. Okudukları özünde ağza alınmayacak kadar zırva ve bayağıydı; Brinkmann bunu pekala Heidegger’i komik göstermek için de yapabilirdi. Ne olursa olsun böyle bir izlenim bırakmıştı. Heidegger’in modus philosophandi’si[1] baştan sona nevrotik olup kökü ruhsal acayipliğinde yatıyor. İster uzak ister yakın olsun, kendisine benzeyen ruhlar akıl hastanelerinde oturuyor; bazıları hasta, bazıları ise felsefi taşkınlık halindeki psikiyatristler olarak. Tüm hatalarına rağmen, 19. yüzyıl, Heidegger’in nihai temsilcisi sayılmasından daha iyisini hak ediyor. Üstelik tüm bu entelektüel sapkınlık, Almanların ulusal kurumlarından biridir. İngiltere sadece James Joyce’u, Fransa da sürrealizmi bahşetmiş olabilir. İtalya, aslında 1850’ye tarih atılması gereken Benedetto Croce’si ile terbiyesini korumaya devam ediyor. Bu kadar eleştirel analize rağmen, felsefe psikopatlarının kökünü kazımayı henüz başaramadı. Psikiyatrik tanılama ne için var? Sızlanıp duran Kierkegaard da bu zümreye aittir. Felsefe, insanlar tarafından yapıldığını ve insanların ruhsal yapısına ürkütücü bir boyutta bağlı olduğunu hâlâ öğrenememiştir. Geleceğin eleştirel felsefesinde “Felsefenin Psikopatolojisi” hakkında bir başlık olacak. Hegel küstahlık ve kibirle dolup taşıyor, Nietzsche’nin her yerinden çileden çıkmış bir cinsellik damlıyor vs. Düşünmek, salt düşünmekten ibaret değildir; bazen bilinçdışı şeytanların sofrasıdır, tıpkı hegemonya iddiasında bulunan diğer işlevler gibi. Çoğu zaman neyin düşünüldüğü, kimin düşündüğü kadar önemli değildir. Ancak bu, ısrarla ihmal ediliyor. Filozof kendisiyle anlaşmazlık halinde olduğundan dolayı, nevroz her filozofun beynini sersemletir. O halde felsefesi, kendi belirsizliğine karşı sistematikleşen bir mücadeleden başka bir şey değildir.

Bu küfürleri mazur görün! Hijyenik temayülümden kaynaklanıyor; Heidegger’in bu kadar çok genç beyne hastalık bulaştırdığını görmekten esef duyuyorum.

Saygılarımla,

C. G. Jung

 

[1] Felsefe yapma şekli. (ç.n.)

Kaynak: C. G. Jung, Letters of C. G. Jung, Vol. 1: 1906-1950. Routledge (2015)

1 Comment


Ceyhun Özsoylu
Ceyhun Özsoylu
Jul 09, 2020

Değerli bir metin, değerli bir çeviri. Teşekkürler Reha

Like
bottom of page